TV'nin arkasındaki ekmek kırıntıları...


Bir gun, evin birinde televizyon ariza yapmış, tamirci gelip TV'nin arkasını açmış ki bir sürü ekmek kırıntısı...

Tabi kimin yaptığını hemen anlamışlar. Evin dört yaşındaki yaramaz kızı. Bu hangi ailede gerçekleşirse gerçekleşsin ilk göstereceğimiz tepki genellikle öfkeli bir davranıştır. Tamircinin yanında bağırır aşırı gidenlerimiz çocuğu orda döver. Fakat anne öyle yapmamış, çocuğuyla konuşmayı denemiş ve öğrendiklerinden sonra hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Çocuk ekranda Afrika'daki aç çocukları gördükçe mutfaktan ekmek alıp TV'nin açık bulduğu tek yerinden, arkasındaki ızgaralardan içeri atıyormuş.

Anonim.

Cocuga cinsel taciz

Gecenlerde beni insanligimdan utandiran asagidaki metin/siir email kutuma dustu, bu maili listemdeki herkese iletmemi isteyen bir rica ile... Bir milyon kisiye ulasilirsa cocuk pornosu sunan siteler kapanacakmis. Ama nasil olacak? Kim yapacak bilgi yok... Maalesef bazen email adresi toplamak isteyen kisiler/firmalar bu tur hassas konulari cok iyi kullaniyor. Bu nedenle bu iki mesaji vermek icin bunu burada yayinlamamin daha anlamli olacagini dusundum. Ileride ailelerin, çocukları böyle bir mağduriyetten koruma ve eğer tacize uğramışsa bunun nasıl anlaşılacağı konusunda bilgi vermeye calisicagim. Cinsel taciz cocugun ruhsal yasantisini bir omur boyu etkileyecek ve psikolojik sorunlara neden olabilecek cok cok onemli ve uzerinde durulmasi gereken bir konu. Anneler babalar lutfen bu konularda cok dikkatli olun ve potensiyel sapiklari gec olmadan cocuklarinizdan uzak tutun. Bunlar cok yakin akrabalarinizda olabilir. Lutfen dikkat....

Koşmaya yeni başlamıştı adımlarım
Düştüm,
Bebeğim bir yana,
Gülüşlerim bir yana.
Anneme baktım,
Yoktu!
Başımda yabancı bir adam
Küçücük göğsümde kocaman elleri
Sakalları deldi geçti
pespembe tenimi.
Anne, anneeeeeeee. ...
Bir oyun sandım
Elleri kara kara 'öcü' amcalarmış
Bir emzik düğümünde
yarıldı bedenim
Altımı ıslattım sandım
Kan kaybında Boğuldu insanlık!
Bebektim
Çocuk olacaktım
Abla olacaktım
Altımdaki bez çıkmadan,
Kadın oldum bir buçuk yaşında...
ADAM OLDUMU o amca bedenimde ???
Öğretin bana; kendi suyumu kendim alamazken
Nasıl sulayacağım bedenimde ölen çiçeği!!!
Ben kadın olmak istemedim
Ben dünyaya da gelmek
istememiştim ki!

Anneeeee... babaaaaa....

Işığı açın!

Uzanamıyorum

Çocuğun kendini ifade edebilmesinin önemi

Çocuk küçük yaştan itibaren duygu, düşünce ve isteklerini ifade etme çabası içindedir. Çocuk olaylar karşısında duygularını çoğu kez davranış olarak gösterir. Çocuğa duygularını tanıması ve duygu, düşünce, isteklerini doğru şekilde ifade edebilmesinin öğretilmesi, çocuğun sağlıklı gelişimi için çok önemlidir.

Çocuğun duygu, düşünce ve isteklerini ifade edebilmesini desteklemek için anne-babanın yapabilecekleri;
* Çocuğun kendine ait duygu, düşünce ve isteklerinin olabileceğini kabul etmelidir.
* Çocuğun olaylar karşısında doğal olarak gelişen duygularını, çocuğun anlamasına, fark etmesine sabırla yardımcı olmalıdır.
* Çocuğa duygularının (neşe, mutluluk, öfke, korkma vb.) doğal olduğunu, düşünce ve isteklerinin olabileceğini anlatmalıdır.
* Çocuk anne-babanın davranışlarını örnek aldığı ya da taklit ettiği için, anne-babanın kendi duygu, düşünce ve isteklerini açıkça ifade edebilmesi çok önemlidir. Anne-baba duygu, düşünce ve isteklerini uygun bir dille ifade etmelidir. Böylece çocuk, kendiside duygu, düşünce ve isteklerini rahatça ifade edebilir.
* Çocuğa duygu, düşünce ve isteklerini anlatabilmesi için gerekli kelime hazinesini kazandırmalıdır.
* Çocuğa öfke, üzüntü, mutluluk, korku ve kırgınlık gibi temel duyguları günlük konuşmalarında telaffuz etmelidir.
* Çocuğa duygu ile duygusunu ifade ettiği davranış arasındaki farkı anlatmalıdır.
Örneğin: arkadaşı tarafından elinden oyuncağı alınan çocuğa sinirlenmesinin doğal olduğu anlatılmalı, ancak sinirlenmesi sonucunda arkadaşına vuruyorsa, vurmak yerine duygularını kelimelerle anlatmasının doğru olduğu öğretilmelidir.
* Çocuğu duygu ve düşüncelerini ifade etmesi için cesaretlendirmelidir.
* Çocuğun duygu, düşünce ve isteklerini ifade etme çabasına duyarlı olmalıdır.
* Çocuğa kendini ifade edebilmesi için zaman tanımalıdır.
* Çocuğun sözünü kesmeden söyleyeceklerini bitene kadar dinlemelidir.
* Çocuğu dinlerken baş hareketleri, "hı-mm, evet, anlıyorum" gibi ifadeler kullanarak çocuğun anlattıklarını takip ettiğini göstermelidir.
* Çocuğu dinlerken anne-baba kendisini çocuğun yerine koymalıdır. Çocuğun hissettiklerini hissetmeye, gördüklerini görmeye, çaba sarfetmeli, olaylara çocuğun dünyasından, onun gözüyle bakmaya çalışmalıdır.
* Çocuğun hissettiklerini, düşüncelerini, onun iç dünyasında yaşadıklarını anlamaya çalışarak, anladıklarını sözcüklerle çocuğa ifade etmelidir.
* Çocuğun söyledikleri bitince, söylediklerini kısaca tekrar etmelidir.
* Çocuğun duygu, düşünce ve isteklerinin paylaşıldığını çocuğa dokunarak, sarılarak ifade etmelidir. (Beden dili).
* Çocuğun söylediklerini dinlenirken göz teması kurup, bedenini çocuğa yöneltmelidir.
* Çocuğu dinlerken dikkatini ona yöneltmeli, televizyon seyretme, gazete okuma, telefonla konuşma gibi iletişimi kesici davranışlardan kaçınmalıdır.
* Evde alınan kararlarda çocuğun düşüncelerini de almalıdır.
* Çocuğa resimli kitaplar okuyarak, çocuğun resimlerde gördüklerini anlatması için ortam hazırlamalıdır.
* Çocuğu duygu, düşünce ve isteklerini arkadaşlarıyla oynayarak, resim yaparak, şarkı söyleyerek, dans ederek ifade etmesi için cesaretlendirmelidir.
* Çocuk bir şey istediğinde, çocuğa o şeyi ne kadar çok istediğini anladığını göstermeli, yapılamayacak bir şeyse neden yapılamayacağını çocuğa açıklamalıdır.
* Çocuk duygu, düşünce ve isteklerini ifade ettiğinde onu takdir etmeli, kutlamalıdır.
* Çocuğu duygu, düşünce ve isteklerinden dolayı yargılamamalı, eleştirmemeli, suçlamamalıdır.
* Çocuğu duygu, düşünce ve isteklerinden dolayı engellememeli, bastırmaya çalışmamalıdır.
* Çocuğu daha olumsuz etkileyeceğini düşündüğünden dolayı üzüntü, keder gibi duygulardan uzaklaştırmaya, konu değiştirmeye çalışmamalıdır.
* Çocuğun duygu, düşünce ve istekleri karşısında sorgulayıcı, öğüt verici yaklaşmamalıdır.
* Çocuğun duygu ve düşüncelerini red etmemelidir. Korkan bir çocuğa "korkacak ne var?" demek gibi.

Duygu, düşünce ve isteklerini ifade edebilmenin çocuğa kazandıracakları;
* Kendini ifade edebilme becerisi gelişir.
* Konuşma yeteneği gelişir, kelime hazinesi zenginleşir.
* Kendini değerli hisseder.
* Kendine güveni artar.
* Anlaşıldığını hisseder ve rahatlar.
* Özgürce düşünme, karar verebilme ve bu kararların sorumluluğunu yüklenme becerisi gelişir.
* Sorunlarıyla baş etme becerisi geliştirir.
* Duygu ve düşüncelerini ayırt etmeyi, isimlendirmeyi öğrenir.
* Olumsuz duygularını, davranışlarına yansıtmaz.
* Çocukla anne-baba arasındaki ilişki güçlenir.
* Söyledikleri dinlenen, anlaşıldığını hisseden çocuk, kendisi de anne-babasını dinler ve anlamaya çaba gösterir.
* Çocuğun diğer insanların da duygu ve düşüncelerini anlayabilme yeteneği gelişir.

Hazırlayan: Bursa Sağlık Müdürlüğü Ruh Sağlığı ve Sosyal Hastalıklar Şubesi

Dikkat dağınklığı ya da hiperaktivite, ne zaman bir problem sayılmalıdır? Tedavi edilmeli midir? İlaç kullanılmalı mıdır?

İnternette dolaşan tedavi muhalifi yazılar hakkında bir şeyler söylememi isteyen mesajlar yağdı. "Bir şeyler" söyleyeyim.

Kararlar nasıl verilecek? Dikkat dağın
ıklığı ya da hiperaktivite, ne zaman bir problem sayılmalıdır? Tedavi edilmeli midir? Kim tedavi etmelidir? Nasıl etmelidir? İlaç mı kullanılmalıdır? Nasıl, ne zaman kullanılmalıdır? Bu çok önemli soruların cevaplarını aramak, her anne-babanın, çocukla ilgili herkesin beraberce gireceği bir süreçtir. Bu süreçte, kimlere kulak vereceğini seçmek hakkına saygı göstermekten başka ne yapabiliriz.

Anne-babalarin, bir çocukla ilgili karar verilirken, eğitimi ve deneyimi olan birilerine kulak vermek gerektiğini hatırlatmakla yetinmeyeceğim. Bundan daha onemli bir şey var: sorumluluk almak. Sorumluluk alarak, bilgi ve deneyimini sorunun çözümü yolunda tahsis eden kişi(ler)i, bu hususta ciddi
hiç bir sorumluluk üstlenmemiş insanlardan daha fazla ciddiye almanızı tavsiye ederim. Profesyonel olmak ise, zaten, sorumluluk almaktan başka bir şey değildir.

İlaç ya da başka bir yöntem hakkındaki tartışmaları, sorumluluk sahipleri ile yapmak en doğrusu olur. Sorumluluk sahiplerine (biz doktorlara ve çocuk ruh sağlığı alanında çalışan diğer disiplinlerden meslekdaşlarıma) düşen ise, anne babanın ve çocuğun bilgilendirilmesine, her türlü seçenek hakkında özgürce ve sorumlulukla karar verecek hale getirilmesine önayak olmaktır. Bunu işimizin esası olarak görmektir.

Dikkat dağınıklığı diye bir problem olabilir mi? Herkesin dikkati dağılabilir; eğer dağılan dikkatin toplanmasında bir gecikme ya da zorluk varsa, dikkat dağınıklığı bir problem sayılabilir.

Aşırı hareketlilik diye bir problem olabilir mi? Herkes aşırı hareketli olabilir; ama aşırı hareketliliğini durdurması beklendiğinde veya gerektiğinde duramayan, buna da "canım istediğinde durabilirim aslında" diye bir açıklama getirenlerin, ama yine de duramayanların "aşırı hareketlilik problemi" olabilir.

Sabırsızlık, yeterince/gereğince bekleyememek, bir problem sayılabilir mi? Herkes sabırsız ve aceleci olabilir; ama gereğinde bekleyebiliriz. Sadece, görebildiğimiz somut yararlar olduğunda değil, göremediğimiz ama düşünebildiğimiz gelecekteki yararlar olduğunda ya da başkaları için de gerektiğinde bekleyebilmek... Bunu yapamamak pekalâ bir problem sayılabilir.

Hayatta ne lüzumlu, ne lüzumsuz; nasıl karar verilebilir? Herhangi bir durumu ya da kişiyi değerlendirirken "şu anda, şu saniyede benim işime yarıyor mu, yaramıyor mu?" sorusuna aldığı cevaplara göre hayatını yönlendiren (bunun da pek farkında olmayan) bir çocuk/birey yetiştirmek isteyip istemediğinize siz karar verin.

Yeterince beklediğimizde görebileceklerimizi görememek, bir kitabı (sırf başını sıkıcı, kitabı da kalın bulduğu için) sonuna kadar okuyamamış olmak, matematiği sadece mühendislerin, edebiyatı sadece yazarların, resimi sadece ressamların işine yarayacağı düşüncesiyle lüzumsuz addeden bir zihniyete sürükleyecektir kişiyi.

Dikkat dağınıklığı ve/veya aşırı hareketlilik; ya da hiperaktivite, ya da adına ne derseniz deyin; (meselâ, hayatın tadına varma güçlüğü, hayatı öğrenme güçlüğü), bir sendromdur, bazı çocukların kolayca etki alanına girdiği. Bu etkilenişi belirleyen genetik mekanizmalar kısmen bellidir. Genetik-biyolojik etkilerin varlığı ise âşikâr. Bu duruma dilerseniz hastalık deyin, dilerseniz bozukluk, dilerseniz güçlük. Ben bir tür "huy" (temperament) olduğu izlenimindeyim, bütün huylar gibi son derece biyolojik olarak belirlenen; hayat boyu çeşitli biçimlerde kendini belli eden (malûm, can çıkar, huy çıkmaz !). Ama anne-babanın ve eğitim düzeninin de rolüyle, bir rahatsızlık yaratabilen veya yaratmayan... İşaretini erkenden veren veya vermeyen...

Dikkatimiz dağınık kalsa ne zararı olabilir ki? Bir bakış açısıyla, hiç... Olacaklar kazanabileceklerimizden kayıplardır, tâcirlerin "kârdan zarar" dedikleri... Diğer yandan, kazanacaklarımız, basitçe bir kâr olmadığı için, asıl zarar ciddi boyutlara varabilir. Farkettiğinizde, zararın azaltılmasının daha kolay olduğu dönemlerden epeyce uzaklaşmış olabilirsiniz. Bir çocuğun hayatınca işine yarayacak hangi bilgi varsa öğrendiği bir dönemden söz ediyoruz.

Öğrenme denince nedense herkesin aklına okuldaki dersler geliyor; davranış denince de anne-babanın ya da öğretmenin istediği gibi olmak anlaşılıyor. Keşke derdimiz dersler ya da sınıfta uslu durmak vsden ibaret olsa, tedavi muhaliflerinin "anladığı kadarıyla"...

Çocuğun kendi değerini öğrendiği, bu değeri de büyükleri-küçükleri ve yaşıtlarıyla ilişkileri içerisinde yaşadıklarıyla, kaybettikleri ve kazandıklarıyla pekiştirdiği bir dönemi nasıl geçirdiği (ne kadar dikkat ederek, ne kadar farkında olarak geçirdiği) bence çok önemli. Gelecekte ona bugünden kalmış olan, öğrendiği çarpım tablosundan ziyade, başkasını dinleyebilme ve anlayabilme becerisi olacaktır. Bu beceriyi tam geliştiremediğinde, üstelik bunun da ayırdında olmayıp kendisine ya da başkasına kabahat bulmakla ömrünü geçirdiğinde, anlaşılmamış, "sevilmiş ama sevildiğini hissetmemiş" olma olasılığı artar.

Dikkati dağınık, ya da aşırı hareketli çocuk ve yetişkin bireyler, bazen canlarının ne istediğini bilemedikleri için, bir istekten diğerine geçer durur, çok isteyip eriştikleri hiçbir şeyden tad almazlar. Hayatın tadını alamayarak, ama bir tad arayışı içinde geçen ömrün bir noktasında, hayatın bir tadı olmadığına hükmedip, hayatın tadını aramaktan vazgeçmeleri en ürkütücü olandır: o vazgeçişin adına ise depresyon denmekte... Talihliler istisna oluşturabilirler, elbette. Ama doktor olarak istisna ile kuralı ayırd etmek, planları ikisine de göre, ama tehlikeli olan
olasılığı unutmaksızın, yapmak öğretilmiştir bize.

Prof. Dr. Yankı Yazgan

Çocuklarda Hiperaktivite ve Dikkat Dağınıklığı

Ögrenmeyi önemli derecede etkileyen bir durum asiri hareketlilik ve dikkatsizliktir. Genellikle 3-5 yaslarinda çocuklar hareketlidir ve dikkatlerini uzun süre yogunlastiramazlar. Okul öncesinde bu hareketlilik çocugun kendisine ya da ayni ortamdaki arkadaslari ve ögretmenlerine sikinti yaratiyorsa sorun olmaktadir. Kreste yerinde duramayan, oyunlari bölen, arkadaslarina vurup iten, tehlikeli bir sekilde yükseklere tirmanan oralardan atlayan çocuklar aile ve ögretmenlerinin yakinmalari üzerine degerlendirmekte ve yardimci olmaktayiz. Eger bir yakinma yoksa büyüme ile bu sorunun geçebilecegini biliyoruz.

Ancak okul döneminde de ayni sorunlar sürüyorsa ders basarisini engellemektedir. Ögretmeni dinleyemeyen, yerinde oturamayan, akli sürekli ders disinda ve kipir kipir olan bu çocuklar evde de ayni sekilde davranmakta ve ödev yapamamaktadir. Kisa sürede sinif düzeyinin gerisinde kalan bu çocuklar zeka düzeyleri ortalama ya da ortalamanin üzerinde olmasina karsin ögrenme güçlügü olan çocuklar olarak kabul edilmektedir. Burada da ögrenci, anne baba ve ögretmenle birlikte çalisarak çocugun dikkatini artirmaya yönelik isbirligine basliyoruz. Ayrica bu çocuklarin beyinlerinde henüz tam olarak açilmamis olan dikkat merkezinin çalismasini artirarak hareketliligi ve dikkati düzelten uyarici ilaçlardan yararlanmaktayiz. Uzman kontrolünde oldukça etkili olan bu ilaçlarin çocugun gelisimi üzerine olumsuz bir etkileri ya da bagimlilik yapma riskleri de bulunmamaktadir.

Kaynak:Doç. Dr. Selahattin Senol
Gazi Üniversitesi Tip Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi

Başarısız iletişim örnekleri


Birkaç gün önce 8 yaşındaki oğlum kuruyemişi halıya döktü. Kızmadan toplamasını istedim. Sonra şarjlı süpürgeyle, daha sonra da deterjanlı bezle halıyı elinden geldiğince temizledi. Olaydan haberdar olan titiz eşim geldi ve “bu ne biçim temizlik, zaten elinizden hiçbir şey gelmez, sakar şey” gibi sözler söyledi. Oysa çocuk yaptığı temizlik için övgü bekliyordu. Dikkat ederseniz bir çocuğa söylenebilecek en zararlı sözü söyleyen eşim açıklamalarıma aldırış bile etmiyordu. Birkaç gün önce 7 yaşındaki kızım mutfak musluğunu açık unutmuş ve mutfak göl haline gelmişti. Bu olaylar aklıma geldi ve hiç kızmadım. Mutfağı temizleyip kurutup eski haline getirmem saatlerimi, günlerimi aldı ama ben de bu arada kendime hakim olarak hiç kızmadığım için kendimi tebrik ettim. Sadece yumuşak bir sesle “Bundan sonra daha dikkatli ol tamam mı?” dedim.
Birden bir yakın arkadaşımın anlattığı benzer bir olay aklıma geldi:
“13-14 yaşlarındaydım. Evimizin bahçesini uzun süre uğraşarak belledim. Babam gelince en azından bir aferin demesini bekliyordum. Babam geldi, bahçeye şöyle bir baktı. Hiçbir şey söylemeden beli eline aldı ve benim bellediğim yerlerin bir kısmını tekrar belledi. O kadar bozuldum ki anlatamam. Ayakta öylece yıkılmış bir durumda bir süre kaldım. O sırada karşı komşumuz Fadime Hanım durumu gördü ve bahçenin yanına gelerek babama “Ya İsmail Abi çocuk ne güzel bellemiş, niye sen tekrar belliyorsun ki?” Babam anlamazlıktan geldi ve “işte çocuğun yaptığı ne kadar olacak ki” benzeri bir söz söyledi. Bu olay o kadar ağırıma giti ki yıllarca unutamadım. İçimde bir ukde olarak kaldı. 7-8 yıl sonra üniversitede öğrenci iken bu durumu en yakın birkaç arkadaşıma anlatarak rahatladım”.
Benzeri bir olayı da şu şekilde yaşamış arkadaşım. Yine kendisi anlatıyor : “12-13 yaşlarındaydım. Evimiz şehir merkezine uzaktı. Evimizin yakınında market yoktu. Babam beni çarşıya tavuk almaya yolladı. Otobüsle çarşıya gidip gelmeyi yeni yeni öğreniyordum. Tavuğu alıp eve gelirken zafer kazanmış bir komutan gibi gururluydum. Ama tavuğu istenilen şekilde alamamışım. O sırada evde komşu kızı da vardı. Babam “Gene becerememiş” dediğinde öyle yıkıldım, öyle utandım ki anlatamam. Bir çölde tek başına terkedilmiş gibi hissettim kendimi. Bu olay orada kalmadı. Aradan yıllar geçti. Başka bir şekilde üniversitede öğrenci iken ev arkadaşlarımla tavuk yemeği yapmaya karar verdik. Beni tavuk almak üzere çarşıya yollamak istediklerinde birden paniğe kapıldım. “Arkadaşlar ben tavuk almasını bilmem, beni kandırırlar, ben kesinlikle gidemem, ben beceremem” dedim. Arkadaşlarım çok şaşırdı ama neticede ben gidemedim. Hatta lokantaya dahi girmekten çekinir hale geldim. Üniversitede iken lokantaya gitme amacıyla yurttan çıktığımda lokantada yanlış bir şey yapacağım veya kandırılacağım endişesiyle lokantaya giremeyerek yemek yemeden geri geldiğim dahi olmuştur. Görüldüğü gibi yanlış bir söz, yanlış bir tavır, çocuklarımızın bilinç altına yerleşmekte, onlarda “işe yaramaz, beceriksiz, kendine güvensiz, girişimci ruhu ölmüş” duyguları oluşturmaktadır. Batıda başarısızlığın kutlama yapılarak ödüllendirilmesi gibi bir yöntem dahi uygulanmaktadır. Böylece başarısızlık karşısında çocuğun yıkılması engellenmeye çalışılmaktadır. Doktorların hatası ölümle veya sakat bırakmakla sonuçlanmakta, ebeveyn ve öğretmenlerin hatası ise çocukta yetenek kaybı ve kişilik bozukluğu, iletişim bozukluğu, özgüven yoksunluğu olarak kendini göstermektedir.

M. Kadir KOCABAŞ

Başarının sırrı, başarılı iletişim ve çocuğun kendisine olan güven duygusunu geliştirme

Çocuğu doğurmak ve karnını doyurmak önemli değildir. Önemli olan çocuğun gönlünü doyurmaktır. Farkında olmadan çocuklarımıza karşı öyle sözler söylüyoruz ki, yıllarca hatta bir ömür boyu sürecek kişilik bozukluklarına ve özgüven yoksunluğuna yol açabiliyoruz.

Amerika'da bir mucit profesöre, kendisini diğer insanlardan farklı kılan sebebi soruyorlar, başarısının sırrını söylemesini istiyorlar.

Çok ilginç bir cevap veriyor :

"Başarımın sırrı annemin 6 yaşımdayken bana takındığı bir tavırdır. 6 yaşımdayken buzdolabından süt alırken süt şişesini düşürüp kırdım. Annem olayı görünce beni dövmedi, kızmadı. Aaaa Henri sütten ne güzel bir göl oluşturmuşsun. Bu gölde benimle biraz oynamak ister misin?" Bir süre oynadıktan sonra annem : "Biliyor musun Henri, herkes kendi yaptığı şeyleri kendisi toplamalıdır. Şimdi bu süt gölünü temizlemek için benden sünger mi istersin, havlu mu ?" Elimden geldiğince dökülen sütü temizledikten sonra annem beni bahçeye çıkardı. Süt şişesinin, düşürmeden nasıl taşınacağını bana gösterdi. Bu olay benim diğer insanlardan farklı olmamı sağlamıştır"

Evet mucit profesör başarısının sırrını bu şekilde ifade ediyor. Bu olay sadece ona mahsus bir özellik değildir. Onun annesi büyük bir eğitimcidir.

Çocuğunun kendisine olan güven duygusunu yıkmadan bir şey öğretmiştir. Şunu kabul etmeliyiz ki, hata yapmaktan korkan bir insan hiçbir şey yapamaz. Çocuğun hata yapmaktan korkmayacağı bir ortam oluşturmak biz büyüklerin en büyük görevlerinden biridir. Böylece çocuğun girişimcilik ruhunu öldürmemiş oluruz. Bugün toplumumuzdaki kişilik bozukluklarının sebebi ailelerin eğitim hatalarıdır.

Çocuğumuzun hatalarını olabildiğince görmezden gelelim. Onların olumlu taraflarını fark edip takdir edelim, motive edelim, onore edelim.

Yanlış bir söz, yanlış bir tavır, çocuklarımızın bilinç altına yerleşmekte, onlarda "işe yaramaz, beceriksiz, kendine güvensiz , girişimci ruhu ölmüş" duyguları oluşturmaktadır. Batıda başarısızlığın kutlama yapılarak ödüllendirilmesi gibi bir yöntem dahi uygulanmaktadır. Böylece başarısızlık karşısında çocuğun yıkılması engellenmeye çalışılmaktadır.

Başkalarını umursayan, onlarla ilgilenen ve davranışları bu duygularla tutarlı olan bir çocuk yetiştirmek istiyorsanız, işte size uygulayabileceğiniz bazı şeyler.Çocuklarınızdan beklediğiniz düşünceli ve sorumlu davranışlar için "çıtayı" yükseltin Çocuğunuzun düşünceli, saygılı ve sorumlu olmasını istiyorsanız yapmanız gereken tek şey var:

Beklenti çıtanızı yükseltin. Serbestiyetçi ebeveyn olmak kolaydır. Çocuğunuzun yatağını düzeltmek ya da ev ödevini onun yerine yapmak kolaydır.
Ancak daha sorumlu çocuklar yetiştirmek için anne-babaların bizzat sorumlu olmaları gerekir, çocukları şımartmanın onlara bir zarar vermeyeceği düşüncesini ebeveynler düşüncelerinden silmelilerdir.Çocuklarınıza "rasgele iyilik edimleri"ni uygulamayı öğretin Çocuklara empatiyi öğretmenin en basit ve etkili yöntemlerinden biri, "rasgele iyilik edimleri"ni uygulamaktır. İyilik yaşam boyu elimizdeki en güçlü araçlardan biri olarak ortaya çıkıyor.

Kurallara karşı gelindiğinde tutarlı kurallarınız ve tutarlı cezalarınız olsun. Cezalarınız adil, anında ve etkili olmasını sağlayın.

Çocuğunuz başka birini incitecek bir şey yaptığında daha sert bir şekilde tepki verin. Örneğin, verilen ödevi zamanında teslim etmiyorsa iyi bir not alma şansını yitirir, ancak bunun sonuçlarına katlanacak tek kişi odur. Çocuğunuzun olumsuz davranışları başka birini incitiyorsa, uygun bir ceza ile birlikte kendi hislerinizi ifade etmekten çekinmeyin. Bu çocuğunuzu üzerse, hemen onu teselli etmeye çalışmayın. Kendini suçlu hissetmek onu bir dahaki sefere düşüncesiz olmaktan alıkoyacaktır.

Özürler üzerinde ısrarla durun. Yazılı özürler sözlü özürlerle birleştirilmelidir. Çocuğunuzun özrü içten değilse, kolayca vazgeçmeyin. Bunun yerine duygusal bir tepki verene kadar daha fazla özür dilemesini isteyin.

Anne-babalar aile içindeki liderlik rollerinin sorumluluğunu üstlendiklerinde, çocuklar için mükemmel örnek oluştururlar.

Anne-babaların ailedeki mutluluğu ve bireysel saygınlığı korumak için sergilemeleri gereken özellikler :

Vizyonunuz, hedefiniz ve amaçlarınız olmalı

Liderliğinizi etkili bir biçimde iletmelisiniz

Ailenizin amaçlara odaklanmasını sağlamalısınız

Diğerlerinin ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmalısınız

İlerlemeyi desteklemelisiniz

Başarı beklentisi içinde olmalı ve elde etmelisiniz

Aile Toplantıları Çocuklarının sorun çözme konusunda iyi alışkanlıklar edinmelerine yardımcı olmanın önemini tartışma konusu edecek az ebeveyn vardır; fakat birçoğu bunu yapmak için zaman ayırmaz. Sorun çözme becerilerine örnek olma fırsatını kesin bir şekilde elde etmenin bir yolu, haftalık aile toplantıları düzenlemektir. Aile toplantılarında bulunmayı -hem anne-babalar hem de çocuklar için-zorunlu kılmak çocuklara bir aile lideri olarak rolünüzü ciddiye aldığınız ve başarıya götüren duygusal ve sosyal becerileri edinmelerine yardım etmek için azimli olduğunuz mesajı verecektir.Sorun çözme sürecini oluşturduğunuzda, çocuklarınız isterlerse bir sorunu tartışma fırsatına sahip olmalıdırlar. Daha küçük çocuklar bütün aşamalarda yönlendirilmeye ihtiyaç duyacaklardır.

Çocuklar, ailedeki önemli konularda anne-babalarına yardım etme şansını elde etmekten hoşlanırlar, onların fikirlerine saygı gösterilmelidir. Sorun çözmenin, her zaman doğru ya da yanlış cevapları içermeyen bir süreç olduğunu unutmamalısınız. Bu etkinlik hem çocuklarınızın duygusal zekasına katkıda bulunur, hem de aile içinde birlik ve dayanışma duygusu yaratır.

Çocuklara küçük yaşta dürüstlüğün değerini öğretin ve onlar büyürken mesajlarınızda tutarlı olun. Çocukların dürüstlük anlayışı değişir ama sizinki değişmemelidir.

Ebeveynler çocukları ile ilişki tarzında daha iyimser olmalıdırlar. Çocuklar için en kolay öğrenme yolu, annesiyle babasının yaptıklarını ve söylediklerini gözlemlemektir. · Küçük çocuklar, sorun çözmeyi deneyim yoluyla öğrenirler. Sorunların üzerine atlayıp kendiniz çözmek yerine, onları çözmeye teşvik edin. · Aile toplantıları yoluyla ve kendi hayatınızda gerçek sorunları nasıl çözdüğünüzü çocuklarınıza göstererek, evinizde bir sorun çözme ortamı yaratın. · Sosyal beceriler öğretilebilir · Konuşma becerileri çocukların bireylerle olduğu kadar gruplarla da sosyal ilişki kurmasına yardımcı olur. · Konuşma becerileri arasında kişisel bilgileri paylaşmak, sorular sormak, ilgilendiğini ve benimsediğini göstermek de yer alır.

Kaynak:http://www.tayyareci.com