TV'nin arkasındaki ekmek kırıntıları...


Bir gun, evin birinde televizyon ariza yapmış, tamirci gelip TV'nin arkasını açmış ki bir sürü ekmek kırıntısı...

Tabi kimin yaptığını hemen anlamışlar. Evin dört yaşındaki yaramaz kızı. Bu hangi ailede gerçekleşirse gerçekleşsin ilk göstereceğimiz tepki genellikle öfkeli bir davranıştır. Tamircinin yanında bağırır aşırı gidenlerimiz çocuğu orda döver. Fakat anne öyle yapmamış, çocuğuyla konuşmayı denemiş ve öğrendiklerinden sonra hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Çocuk ekranda Afrika'daki aç çocukları gördükçe mutfaktan ekmek alıp TV'nin açık bulduğu tek yerinden, arkasındaki ızgaralardan içeri atıyormuş.

Anonim.

Cocuga cinsel taciz

Gecenlerde beni insanligimdan utandiran asagidaki metin/siir email kutuma dustu, bu maili listemdeki herkese iletmemi isteyen bir rica ile... Bir milyon kisiye ulasilirsa cocuk pornosu sunan siteler kapanacakmis. Ama nasil olacak? Kim yapacak bilgi yok... Maalesef bazen email adresi toplamak isteyen kisiler/firmalar bu tur hassas konulari cok iyi kullaniyor. Bu nedenle bu iki mesaji vermek icin bunu burada yayinlamamin daha anlamli olacagini dusundum. Ileride ailelerin, çocukları böyle bir mağduriyetten koruma ve eğer tacize uğramışsa bunun nasıl anlaşılacağı konusunda bilgi vermeye calisicagim. Cinsel taciz cocugun ruhsal yasantisini bir omur boyu etkileyecek ve psikolojik sorunlara neden olabilecek cok cok onemli ve uzerinde durulmasi gereken bir konu. Anneler babalar lutfen bu konularda cok dikkatli olun ve potensiyel sapiklari gec olmadan cocuklarinizdan uzak tutun. Bunlar cok yakin akrabalarinizda olabilir. Lutfen dikkat....

Koşmaya yeni başlamıştı adımlarım
Düştüm,
Bebeğim bir yana,
Gülüşlerim bir yana.
Anneme baktım,
Yoktu!
Başımda yabancı bir adam
Küçücük göğsümde kocaman elleri
Sakalları deldi geçti
pespembe tenimi.
Anne, anneeeeeeee. ...
Bir oyun sandım
Elleri kara kara 'öcü' amcalarmış
Bir emzik düğümünde
yarıldı bedenim
Altımı ıslattım sandım
Kan kaybında Boğuldu insanlık!
Bebektim
Çocuk olacaktım
Abla olacaktım
Altımdaki bez çıkmadan,
Kadın oldum bir buçuk yaşında...
ADAM OLDUMU o amca bedenimde ???
Öğretin bana; kendi suyumu kendim alamazken
Nasıl sulayacağım bedenimde ölen çiçeği!!!
Ben kadın olmak istemedim
Ben dünyaya da gelmek
istememiştim ki!

Anneeeee... babaaaaa....

Işığı açın!

Uzanamıyorum

Çocuğun kendini ifade edebilmesinin önemi

Çocuk küçük yaştan itibaren duygu, düşünce ve isteklerini ifade etme çabası içindedir. Çocuk olaylar karşısında duygularını çoğu kez davranış olarak gösterir. Çocuğa duygularını tanıması ve duygu, düşünce, isteklerini doğru şekilde ifade edebilmesinin öğretilmesi, çocuğun sağlıklı gelişimi için çok önemlidir.

Çocuğun duygu, düşünce ve isteklerini ifade edebilmesini desteklemek için anne-babanın yapabilecekleri;
* Çocuğun kendine ait duygu, düşünce ve isteklerinin olabileceğini kabul etmelidir.
* Çocuğun olaylar karşısında doğal olarak gelişen duygularını, çocuğun anlamasına, fark etmesine sabırla yardımcı olmalıdır.
* Çocuğa duygularının (neşe, mutluluk, öfke, korkma vb.) doğal olduğunu, düşünce ve isteklerinin olabileceğini anlatmalıdır.
* Çocuk anne-babanın davranışlarını örnek aldığı ya da taklit ettiği için, anne-babanın kendi duygu, düşünce ve isteklerini açıkça ifade edebilmesi çok önemlidir. Anne-baba duygu, düşünce ve isteklerini uygun bir dille ifade etmelidir. Böylece çocuk, kendiside duygu, düşünce ve isteklerini rahatça ifade edebilir.
* Çocuğa duygu, düşünce ve isteklerini anlatabilmesi için gerekli kelime hazinesini kazandırmalıdır.
* Çocuğa öfke, üzüntü, mutluluk, korku ve kırgınlık gibi temel duyguları günlük konuşmalarında telaffuz etmelidir.
* Çocuğa duygu ile duygusunu ifade ettiği davranış arasındaki farkı anlatmalıdır.
Örneğin: arkadaşı tarafından elinden oyuncağı alınan çocuğa sinirlenmesinin doğal olduğu anlatılmalı, ancak sinirlenmesi sonucunda arkadaşına vuruyorsa, vurmak yerine duygularını kelimelerle anlatmasının doğru olduğu öğretilmelidir.
* Çocuğu duygu ve düşüncelerini ifade etmesi için cesaretlendirmelidir.
* Çocuğun duygu, düşünce ve isteklerini ifade etme çabasına duyarlı olmalıdır.
* Çocuğa kendini ifade edebilmesi için zaman tanımalıdır.
* Çocuğun sözünü kesmeden söyleyeceklerini bitene kadar dinlemelidir.
* Çocuğu dinlerken baş hareketleri, "hı-mm, evet, anlıyorum" gibi ifadeler kullanarak çocuğun anlattıklarını takip ettiğini göstermelidir.
* Çocuğu dinlerken anne-baba kendisini çocuğun yerine koymalıdır. Çocuğun hissettiklerini hissetmeye, gördüklerini görmeye, çaba sarfetmeli, olaylara çocuğun dünyasından, onun gözüyle bakmaya çalışmalıdır.
* Çocuğun hissettiklerini, düşüncelerini, onun iç dünyasında yaşadıklarını anlamaya çalışarak, anladıklarını sözcüklerle çocuğa ifade etmelidir.
* Çocuğun söyledikleri bitince, söylediklerini kısaca tekrar etmelidir.
* Çocuğun duygu, düşünce ve isteklerinin paylaşıldığını çocuğa dokunarak, sarılarak ifade etmelidir. (Beden dili).
* Çocuğun söylediklerini dinlenirken göz teması kurup, bedenini çocuğa yöneltmelidir.
* Çocuğu dinlerken dikkatini ona yöneltmeli, televizyon seyretme, gazete okuma, telefonla konuşma gibi iletişimi kesici davranışlardan kaçınmalıdır.
* Evde alınan kararlarda çocuğun düşüncelerini de almalıdır.
* Çocuğa resimli kitaplar okuyarak, çocuğun resimlerde gördüklerini anlatması için ortam hazırlamalıdır.
* Çocuğu duygu, düşünce ve isteklerini arkadaşlarıyla oynayarak, resim yaparak, şarkı söyleyerek, dans ederek ifade etmesi için cesaretlendirmelidir.
* Çocuk bir şey istediğinde, çocuğa o şeyi ne kadar çok istediğini anladığını göstermeli, yapılamayacak bir şeyse neden yapılamayacağını çocuğa açıklamalıdır.
* Çocuk duygu, düşünce ve isteklerini ifade ettiğinde onu takdir etmeli, kutlamalıdır.
* Çocuğu duygu, düşünce ve isteklerinden dolayı yargılamamalı, eleştirmemeli, suçlamamalıdır.
* Çocuğu duygu, düşünce ve isteklerinden dolayı engellememeli, bastırmaya çalışmamalıdır.
* Çocuğu daha olumsuz etkileyeceğini düşündüğünden dolayı üzüntü, keder gibi duygulardan uzaklaştırmaya, konu değiştirmeye çalışmamalıdır.
* Çocuğun duygu, düşünce ve istekleri karşısında sorgulayıcı, öğüt verici yaklaşmamalıdır.
* Çocuğun duygu ve düşüncelerini red etmemelidir. Korkan bir çocuğa "korkacak ne var?" demek gibi.

Duygu, düşünce ve isteklerini ifade edebilmenin çocuğa kazandıracakları;
* Kendini ifade edebilme becerisi gelişir.
* Konuşma yeteneği gelişir, kelime hazinesi zenginleşir.
* Kendini değerli hisseder.
* Kendine güveni artar.
* Anlaşıldığını hisseder ve rahatlar.
* Özgürce düşünme, karar verebilme ve bu kararların sorumluluğunu yüklenme becerisi gelişir.
* Sorunlarıyla baş etme becerisi geliştirir.
* Duygu ve düşüncelerini ayırt etmeyi, isimlendirmeyi öğrenir.
* Olumsuz duygularını, davranışlarına yansıtmaz.
* Çocukla anne-baba arasındaki ilişki güçlenir.
* Söyledikleri dinlenen, anlaşıldığını hisseden çocuk, kendisi de anne-babasını dinler ve anlamaya çaba gösterir.
* Çocuğun diğer insanların da duygu ve düşüncelerini anlayabilme yeteneği gelişir.

Hazırlayan: Bursa Sağlık Müdürlüğü Ruh Sağlığı ve Sosyal Hastalıklar Şubesi

Dikkat dağınklığı ya da hiperaktivite, ne zaman bir problem sayılmalıdır? Tedavi edilmeli midir? İlaç kullanılmalı mıdır?

İnternette dolaşan tedavi muhalifi yazılar hakkında bir şeyler söylememi isteyen mesajlar yağdı. "Bir şeyler" söyleyeyim.

Kararlar nasıl verilecek? Dikkat dağın
ıklığı ya da hiperaktivite, ne zaman bir problem sayılmalıdır? Tedavi edilmeli midir? Kim tedavi etmelidir? Nasıl etmelidir? İlaç mı kullanılmalıdır? Nasıl, ne zaman kullanılmalıdır? Bu çok önemli soruların cevaplarını aramak, her anne-babanın, çocukla ilgili herkesin beraberce gireceği bir süreçtir. Bu süreçte, kimlere kulak vereceğini seçmek hakkına saygı göstermekten başka ne yapabiliriz.

Anne-babalarin, bir çocukla ilgili karar verilirken, eğitimi ve deneyimi olan birilerine kulak vermek gerektiğini hatırlatmakla yetinmeyeceğim. Bundan daha onemli bir şey var: sorumluluk almak. Sorumluluk alarak, bilgi ve deneyimini sorunun çözümü yolunda tahsis eden kişi(ler)i, bu hususta ciddi
hiç bir sorumluluk üstlenmemiş insanlardan daha fazla ciddiye almanızı tavsiye ederim. Profesyonel olmak ise, zaten, sorumluluk almaktan başka bir şey değildir.

İlaç ya da başka bir yöntem hakkındaki tartışmaları, sorumluluk sahipleri ile yapmak en doğrusu olur. Sorumluluk sahiplerine (biz doktorlara ve çocuk ruh sağlığı alanında çalışan diğer disiplinlerden meslekdaşlarıma) düşen ise, anne babanın ve çocuğun bilgilendirilmesine, her türlü seçenek hakkında özgürce ve sorumlulukla karar verecek hale getirilmesine önayak olmaktır. Bunu işimizin esası olarak görmektir.

Dikkat dağınıklığı diye bir problem olabilir mi? Herkesin dikkati dağılabilir; eğer dağılan dikkatin toplanmasında bir gecikme ya da zorluk varsa, dikkat dağınıklığı bir problem sayılabilir.

Aşırı hareketlilik diye bir problem olabilir mi? Herkes aşırı hareketli olabilir; ama aşırı hareketliliğini durdurması beklendiğinde veya gerektiğinde duramayan, buna da "canım istediğinde durabilirim aslında" diye bir açıklama getirenlerin, ama yine de duramayanların "aşırı hareketlilik problemi" olabilir.

Sabırsızlık, yeterince/gereğince bekleyememek, bir problem sayılabilir mi? Herkes sabırsız ve aceleci olabilir; ama gereğinde bekleyebiliriz. Sadece, görebildiğimiz somut yararlar olduğunda değil, göremediğimiz ama düşünebildiğimiz gelecekteki yararlar olduğunda ya da başkaları için de gerektiğinde bekleyebilmek... Bunu yapamamak pekalâ bir problem sayılabilir.

Hayatta ne lüzumlu, ne lüzumsuz; nasıl karar verilebilir? Herhangi bir durumu ya da kişiyi değerlendirirken "şu anda, şu saniyede benim işime yarıyor mu, yaramıyor mu?" sorusuna aldığı cevaplara göre hayatını yönlendiren (bunun da pek farkında olmayan) bir çocuk/birey yetiştirmek isteyip istemediğinize siz karar verin.

Yeterince beklediğimizde görebileceklerimizi görememek, bir kitabı (sırf başını sıkıcı, kitabı da kalın bulduğu için) sonuna kadar okuyamamış olmak, matematiği sadece mühendislerin, edebiyatı sadece yazarların, resimi sadece ressamların işine yarayacağı düşüncesiyle lüzumsuz addeden bir zihniyete sürükleyecektir kişiyi.

Dikkat dağınıklığı ve/veya aşırı hareketlilik; ya da hiperaktivite, ya da adına ne derseniz deyin; (meselâ, hayatın tadına varma güçlüğü, hayatı öğrenme güçlüğü), bir sendromdur, bazı çocukların kolayca etki alanına girdiği. Bu etkilenişi belirleyen genetik mekanizmalar kısmen bellidir. Genetik-biyolojik etkilerin varlığı ise âşikâr. Bu duruma dilerseniz hastalık deyin, dilerseniz bozukluk, dilerseniz güçlük. Ben bir tür "huy" (temperament) olduğu izlenimindeyim, bütün huylar gibi son derece biyolojik olarak belirlenen; hayat boyu çeşitli biçimlerde kendini belli eden (malûm, can çıkar, huy çıkmaz !). Ama anne-babanın ve eğitim düzeninin de rolüyle, bir rahatsızlık yaratabilen veya yaratmayan... İşaretini erkenden veren veya vermeyen...

Dikkatimiz dağınık kalsa ne zararı olabilir ki? Bir bakış açısıyla, hiç... Olacaklar kazanabileceklerimizden kayıplardır, tâcirlerin "kârdan zarar" dedikleri... Diğer yandan, kazanacaklarımız, basitçe bir kâr olmadığı için, asıl zarar ciddi boyutlara varabilir. Farkettiğinizde, zararın azaltılmasının daha kolay olduğu dönemlerden epeyce uzaklaşmış olabilirsiniz. Bir çocuğun hayatınca işine yarayacak hangi bilgi varsa öğrendiği bir dönemden söz ediyoruz.

Öğrenme denince nedense herkesin aklına okuldaki dersler geliyor; davranış denince de anne-babanın ya da öğretmenin istediği gibi olmak anlaşılıyor. Keşke derdimiz dersler ya da sınıfta uslu durmak vsden ibaret olsa, tedavi muhaliflerinin "anladığı kadarıyla"...

Çocuğun kendi değerini öğrendiği, bu değeri de büyükleri-küçükleri ve yaşıtlarıyla ilişkileri içerisinde yaşadıklarıyla, kaybettikleri ve kazandıklarıyla pekiştirdiği bir dönemi nasıl geçirdiği (ne kadar dikkat ederek, ne kadar farkında olarak geçirdiği) bence çok önemli. Gelecekte ona bugünden kalmış olan, öğrendiği çarpım tablosundan ziyade, başkasını dinleyebilme ve anlayabilme becerisi olacaktır. Bu beceriyi tam geliştiremediğinde, üstelik bunun da ayırdında olmayıp kendisine ya da başkasına kabahat bulmakla ömrünü geçirdiğinde, anlaşılmamış, "sevilmiş ama sevildiğini hissetmemiş" olma olasılığı artar.

Dikkati dağınık, ya da aşırı hareketli çocuk ve yetişkin bireyler, bazen canlarının ne istediğini bilemedikleri için, bir istekten diğerine geçer durur, çok isteyip eriştikleri hiçbir şeyden tad almazlar. Hayatın tadını alamayarak, ama bir tad arayışı içinde geçen ömrün bir noktasında, hayatın bir tadı olmadığına hükmedip, hayatın tadını aramaktan vazgeçmeleri en ürkütücü olandır: o vazgeçişin adına ise depresyon denmekte... Talihliler istisna oluşturabilirler, elbette. Ama doktor olarak istisna ile kuralı ayırd etmek, planları ikisine de göre, ama tehlikeli olan
olasılığı unutmaksızın, yapmak öğretilmiştir bize.

Prof. Dr. Yankı Yazgan

Çocuklarda Hiperaktivite ve Dikkat Dağınıklığı

Ögrenmeyi önemli derecede etkileyen bir durum asiri hareketlilik ve dikkatsizliktir. Genellikle 3-5 yaslarinda çocuklar hareketlidir ve dikkatlerini uzun süre yogunlastiramazlar. Okul öncesinde bu hareketlilik çocugun kendisine ya da ayni ortamdaki arkadaslari ve ögretmenlerine sikinti yaratiyorsa sorun olmaktadir. Kreste yerinde duramayan, oyunlari bölen, arkadaslarina vurup iten, tehlikeli bir sekilde yükseklere tirmanan oralardan atlayan çocuklar aile ve ögretmenlerinin yakinmalari üzerine degerlendirmekte ve yardimci olmaktayiz. Eger bir yakinma yoksa büyüme ile bu sorunun geçebilecegini biliyoruz.

Ancak okul döneminde de ayni sorunlar sürüyorsa ders basarisini engellemektedir. Ögretmeni dinleyemeyen, yerinde oturamayan, akli sürekli ders disinda ve kipir kipir olan bu çocuklar evde de ayni sekilde davranmakta ve ödev yapamamaktadir. Kisa sürede sinif düzeyinin gerisinde kalan bu çocuklar zeka düzeyleri ortalama ya da ortalamanin üzerinde olmasina karsin ögrenme güçlügü olan çocuklar olarak kabul edilmektedir. Burada da ögrenci, anne baba ve ögretmenle birlikte çalisarak çocugun dikkatini artirmaya yönelik isbirligine basliyoruz. Ayrica bu çocuklarin beyinlerinde henüz tam olarak açilmamis olan dikkat merkezinin çalismasini artirarak hareketliligi ve dikkati düzelten uyarici ilaçlardan yararlanmaktayiz. Uzman kontrolünde oldukça etkili olan bu ilaçlarin çocugun gelisimi üzerine olumsuz bir etkileri ya da bagimlilik yapma riskleri de bulunmamaktadir.

Kaynak:Doç. Dr. Selahattin Senol
Gazi Üniversitesi Tip Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi

Başarısız iletişim örnekleri


Birkaç gün önce 8 yaşındaki oğlum kuruyemişi halıya döktü. Kızmadan toplamasını istedim. Sonra şarjlı süpürgeyle, daha sonra da deterjanlı bezle halıyı elinden geldiğince temizledi. Olaydan haberdar olan titiz eşim geldi ve “bu ne biçim temizlik, zaten elinizden hiçbir şey gelmez, sakar şey” gibi sözler söyledi. Oysa çocuk yaptığı temizlik için övgü bekliyordu. Dikkat ederseniz bir çocuğa söylenebilecek en zararlı sözü söyleyen eşim açıklamalarıma aldırış bile etmiyordu. Birkaç gün önce 7 yaşındaki kızım mutfak musluğunu açık unutmuş ve mutfak göl haline gelmişti. Bu olaylar aklıma geldi ve hiç kızmadım. Mutfağı temizleyip kurutup eski haline getirmem saatlerimi, günlerimi aldı ama ben de bu arada kendime hakim olarak hiç kızmadığım için kendimi tebrik ettim. Sadece yumuşak bir sesle “Bundan sonra daha dikkatli ol tamam mı?” dedim.
Birden bir yakın arkadaşımın anlattığı benzer bir olay aklıma geldi:
“13-14 yaşlarındaydım. Evimizin bahçesini uzun süre uğraşarak belledim. Babam gelince en azından bir aferin demesini bekliyordum. Babam geldi, bahçeye şöyle bir baktı. Hiçbir şey söylemeden beli eline aldı ve benim bellediğim yerlerin bir kısmını tekrar belledi. O kadar bozuldum ki anlatamam. Ayakta öylece yıkılmış bir durumda bir süre kaldım. O sırada karşı komşumuz Fadime Hanım durumu gördü ve bahçenin yanına gelerek babama “Ya İsmail Abi çocuk ne güzel bellemiş, niye sen tekrar belliyorsun ki?” Babam anlamazlıktan geldi ve “işte çocuğun yaptığı ne kadar olacak ki” benzeri bir söz söyledi. Bu olay o kadar ağırıma giti ki yıllarca unutamadım. İçimde bir ukde olarak kaldı. 7-8 yıl sonra üniversitede öğrenci iken bu durumu en yakın birkaç arkadaşıma anlatarak rahatladım”.
Benzeri bir olayı da şu şekilde yaşamış arkadaşım. Yine kendisi anlatıyor : “12-13 yaşlarındaydım. Evimiz şehir merkezine uzaktı. Evimizin yakınında market yoktu. Babam beni çarşıya tavuk almaya yolladı. Otobüsle çarşıya gidip gelmeyi yeni yeni öğreniyordum. Tavuğu alıp eve gelirken zafer kazanmış bir komutan gibi gururluydum. Ama tavuğu istenilen şekilde alamamışım. O sırada evde komşu kızı da vardı. Babam “Gene becerememiş” dediğinde öyle yıkıldım, öyle utandım ki anlatamam. Bir çölde tek başına terkedilmiş gibi hissettim kendimi. Bu olay orada kalmadı. Aradan yıllar geçti. Başka bir şekilde üniversitede öğrenci iken ev arkadaşlarımla tavuk yemeği yapmaya karar verdik. Beni tavuk almak üzere çarşıya yollamak istediklerinde birden paniğe kapıldım. “Arkadaşlar ben tavuk almasını bilmem, beni kandırırlar, ben kesinlikle gidemem, ben beceremem” dedim. Arkadaşlarım çok şaşırdı ama neticede ben gidemedim. Hatta lokantaya dahi girmekten çekinir hale geldim. Üniversitede iken lokantaya gitme amacıyla yurttan çıktığımda lokantada yanlış bir şey yapacağım veya kandırılacağım endişesiyle lokantaya giremeyerek yemek yemeden geri geldiğim dahi olmuştur. Görüldüğü gibi yanlış bir söz, yanlış bir tavır, çocuklarımızın bilinç altına yerleşmekte, onlarda “işe yaramaz, beceriksiz, kendine güvensiz, girişimci ruhu ölmüş” duyguları oluşturmaktadır. Batıda başarısızlığın kutlama yapılarak ödüllendirilmesi gibi bir yöntem dahi uygulanmaktadır. Böylece başarısızlık karşısında çocuğun yıkılması engellenmeye çalışılmaktadır. Doktorların hatası ölümle veya sakat bırakmakla sonuçlanmakta, ebeveyn ve öğretmenlerin hatası ise çocukta yetenek kaybı ve kişilik bozukluğu, iletişim bozukluğu, özgüven yoksunluğu olarak kendini göstermektedir.

M. Kadir KOCABAŞ

Başarının sırrı, başarılı iletişim ve çocuğun kendisine olan güven duygusunu geliştirme

Çocuğu doğurmak ve karnını doyurmak önemli değildir. Önemli olan çocuğun gönlünü doyurmaktır. Farkında olmadan çocuklarımıza karşı öyle sözler söylüyoruz ki, yıllarca hatta bir ömür boyu sürecek kişilik bozukluklarına ve özgüven yoksunluğuna yol açabiliyoruz.

Amerika'da bir mucit profesöre, kendisini diğer insanlardan farklı kılan sebebi soruyorlar, başarısının sırrını söylemesini istiyorlar.

Çok ilginç bir cevap veriyor :

"Başarımın sırrı annemin 6 yaşımdayken bana takındığı bir tavırdır. 6 yaşımdayken buzdolabından süt alırken süt şişesini düşürüp kırdım. Annem olayı görünce beni dövmedi, kızmadı. Aaaa Henri sütten ne güzel bir göl oluşturmuşsun. Bu gölde benimle biraz oynamak ister misin?" Bir süre oynadıktan sonra annem : "Biliyor musun Henri, herkes kendi yaptığı şeyleri kendisi toplamalıdır. Şimdi bu süt gölünü temizlemek için benden sünger mi istersin, havlu mu ?" Elimden geldiğince dökülen sütü temizledikten sonra annem beni bahçeye çıkardı. Süt şişesinin, düşürmeden nasıl taşınacağını bana gösterdi. Bu olay benim diğer insanlardan farklı olmamı sağlamıştır"

Evet mucit profesör başarısının sırrını bu şekilde ifade ediyor. Bu olay sadece ona mahsus bir özellik değildir. Onun annesi büyük bir eğitimcidir.

Çocuğunun kendisine olan güven duygusunu yıkmadan bir şey öğretmiştir. Şunu kabul etmeliyiz ki, hata yapmaktan korkan bir insan hiçbir şey yapamaz. Çocuğun hata yapmaktan korkmayacağı bir ortam oluşturmak biz büyüklerin en büyük görevlerinden biridir. Böylece çocuğun girişimcilik ruhunu öldürmemiş oluruz. Bugün toplumumuzdaki kişilik bozukluklarının sebebi ailelerin eğitim hatalarıdır.

Çocuğumuzun hatalarını olabildiğince görmezden gelelim. Onların olumlu taraflarını fark edip takdir edelim, motive edelim, onore edelim.

Yanlış bir söz, yanlış bir tavır, çocuklarımızın bilinç altına yerleşmekte, onlarda "işe yaramaz, beceriksiz, kendine güvensiz , girişimci ruhu ölmüş" duyguları oluşturmaktadır. Batıda başarısızlığın kutlama yapılarak ödüllendirilmesi gibi bir yöntem dahi uygulanmaktadır. Böylece başarısızlık karşısında çocuğun yıkılması engellenmeye çalışılmaktadır.

Başkalarını umursayan, onlarla ilgilenen ve davranışları bu duygularla tutarlı olan bir çocuk yetiştirmek istiyorsanız, işte size uygulayabileceğiniz bazı şeyler.Çocuklarınızdan beklediğiniz düşünceli ve sorumlu davranışlar için "çıtayı" yükseltin Çocuğunuzun düşünceli, saygılı ve sorumlu olmasını istiyorsanız yapmanız gereken tek şey var:

Beklenti çıtanızı yükseltin. Serbestiyetçi ebeveyn olmak kolaydır. Çocuğunuzun yatağını düzeltmek ya da ev ödevini onun yerine yapmak kolaydır.
Ancak daha sorumlu çocuklar yetiştirmek için anne-babaların bizzat sorumlu olmaları gerekir, çocukları şımartmanın onlara bir zarar vermeyeceği düşüncesini ebeveynler düşüncelerinden silmelilerdir.Çocuklarınıza "rasgele iyilik edimleri"ni uygulamayı öğretin Çocuklara empatiyi öğretmenin en basit ve etkili yöntemlerinden biri, "rasgele iyilik edimleri"ni uygulamaktır. İyilik yaşam boyu elimizdeki en güçlü araçlardan biri olarak ortaya çıkıyor.

Kurallara karşı gelindiğinde tutarlı kurallarınız ve tutarlı cezalarınız olsun. Cezalarınız adil, anında ve etkili olmasını sağlayın.

Çocuğunuz başka birini incitecek bir şey yaptığında daha sert bir şekilde tepki verin. Örneğin, verilen ödevi zamanında teslim etmiyorsa iyi bir not alma şansını yitirir, ancak bunun sonuçlarına katlanacak tek kişi odur. Çocuğunuzun olumsuz davranışları başka birini incitiyorsa, uygun bir ceza ile birlikte kendi hislerinizi ifade etmekten çekinmeyin. Bu çocuğunuzu üzerse, hemen onu teselli etmeye çalışmayın. Kendini suçlu hissetmek onu bir dahaki sefere düşüncesiz olmaktan alıkoyacaktır.

Özürler üzerinde ısrarla durun. Yazılı özürler sözlü özürlerle birleştirilmelidir. Çocuğunuzun özrü içten değilse, kolayca vazgeçmeyin. Bunun yerine duygusal bir tepki verene kadar daha fazla özür dilemesini isteyin.

Anne-babalar aile içindeki liderlik rollerinin sorumluluğunu üstlendiklerinde, çocuklar için mükemmel örnek oluştururlar.

Anne-babaların ailedeki mutluluğu ve bireysel saygınlığı korumak için sergilemeleri gereken özellikler :

Vizyonunuz, hedefiniz ve amaçlarınız olmalı

Liderliğinizi etkili bir biçimde iletmelisiniz

Ailenizin amaçlara odaklanmasını sağlamalısınız

Diğerlerinin ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmalısınız

İlerlemeyi desteklemelisiniz

Başarı beklentisi içinde olmalı ve elde etmelisiniz

Aile Toplantıları Çocuklarının sorun çözme konusunda iyi alışkanlıklar edinmelerine yardımcı olmanın önemini tartışma konusu edecek az ebeveyn vardır; fakat birçoğu bunu yapmak için zaman ayırmaz. Sorun çözme becerilerine örnek olma fırsatını kesin bir şekilde elde etmenin bir yolu, haftalık aile toplantıları düzenlemektir. Aile toplantılarında bulunmayı -hem anne-babalar hem de çocuklar için-zorunlu kılmak çocuklara bir aile lideri olarak rolünüzü ciddiye aldığınız ve başarıya götüren duygusal ve sosyal becerileri edinmelerine yardım etmek için azimli olduğunuz mesajı verecektir.Sorun çözme sürecini oluşturduğunuzda, çocuklarınız isterlerse bir sorunu tartışma fırsatına sahip olmalıdırlar. Daha küçük çocuklar bütün aşamalarda yönlendirilmeye ihtiyaç duyacaklardır.

Çocuklar, ailedeki önemli konularda anne-babalarına yardım etme şansını elde etmekten hoşlanırlar, onların fikirlerine saygı gösterilmelidir. Sorun çözmenin, her zaman doğru ya da yanlış cevapları içermeyen bir süreç olduğunu unutmamalısınız. Bu etkinlik hem çocuklarınızın duygusal zekasına katkıda bulunur, hem de aile içinde birlik ve dayanışma duygusu yaratır.

Çocuklara küçük yaşta dürüstlüğün değerini öğretin ve onlar büyürken mesajlarınızda tutarlı olun. Çocukların dürüstlük anlayışı değişir ama sizinki değişmemelidir.

Ebeveynler çocukları ile ilişki tarzında daha iyimser olmalıdırlar. Çocuklar için en kolay öğrenme yolu, annesiyle babasının yaptıklarını ve söylediklerini gözlemlemektir. · Küçük çocuklar, sorun çözmeyi deneyim yoluyla öğrenirler. Sorunların üzerine atlayıp kendiniz çözmek yerine, onları çözmeye teşvik edin. · Aile toplantıları yoluyla ve kendi hayatınızda gerçek sorunları nasıl çözdüğünüzü çocuklarınıza göstererek, evinizde bir sorun çözme ortamı yaratın. · Sosyal beceriler öğretilebilir · Konuşma becerileri çocukların bireylerle olduğu kadar gruplarla da sosyal ilişki kurmasına yardımcı olur. · Konuşma becerileri arasında kişisel bilgileri paylaşmak, sorular sormak, ilgilendiğini ve benimsediğini göstermek de yer alır.

Kaynak:http://www.tayyareci.com

Sözel Agresyon Çocukların Davranışlarını Olumsuz Yönde Etkiliyor

Annelerin oyun esnasında veya günlük aktivitelerde çocuklarını kontrol etme amacıyla kullandıkları yöntemler onların davranışlarını olumsuz yönde etkiliyor, öz güvenlerini zedeleyebiliyor.

Human Communication Research Dergisinin Haziran sayısında yer alan çalışmanın yazarlarından, iletişim profesörü Steven R. Wilson'un bu konudaki görüşleri şöyle; "Elbette tek bir çalışmaya dayalı olarak sağlıklı bir etkileşim modeli sunmak zor. Bununla birlikte biz bu çalışmada sözel olarak agresifleşmeye eğilimli ebeveynlerin oyun esnasında da çocuklarını yönlerdirme ve denetleme yanlısı olduklarını tespit ettik. Sonuç olarak, bu çocuklar daha az işbirlikçi bir tutum sergiliyorlar. Ebeveynler çocukları için koşulları zorlaştırmakla kalmayıp, içten içe onların öz güvenine zarar veriyorlar."

Araştırmacılar yaşları 3 ila 8 arasında değişen çocuklarla annelerini on dakika süreyle oyun oynarken görüntülediler. Ayrıca anneler başkalarına yönelik sözel agresyon eğilimlerinin değerlendirildiği bir dizi anket doldurdular. Ankette yer alan agresyon özellikleriden biri de kişinin başkalarını dize getirmek amacıyla hakaret etmesiydi.

Araştırmada sözel agresyon eğilimi yüksek çıkan annelerin çok defa oyun periyodunu denetleme çabası içerisinde oldukları saptandı. Söz gelimi, sözel agresyon skoru en üst seviyede olan anneler her 12 saniyede bir çocuklarının davranışlarını yönlerdirmeye çalışırken, sözel agresyon skoru en alt düzeyde olan annelerin bu tarz girişimlerde bulunma sıklığı yarı yarıya daha düşüktü.

Sözel agresif annelerin çocuklarına bir başka oyuncakla oynamalarını yahut oyun oynamayı artık bırakmalarını söylemelerinin dışında, buyruklarını pekiştirmek amacıyla beden dillerini olumsuz yönde kullandıkları, çocukları omuzlarından veya bileklerinden kavradıkları görüldü.

"Elbette her ebeveyn çocuğunu yönlendirir. Ve genelde insanlar nesne aktarımı veya kapı kapama gibi meselelerde habire birbirlerine birşeyler buyururlar" diyor etkileşim analizcisi Roberts. "Bu aslında bizim her zaman yapageldiğimiz bir şey. Fakat sözel agresif tutum içerisindeki annelerin olan bitene müdahale etme tarzında niteliksel bir farklılık söz konusu. Talimatların sadece sıklığına değil aynı zamanda nasıl ve ne zaman verildiğine baktığımızda, sözel agresyon skorları en üst düzeyde olan annelerin verdikleri talimatlarda çocukları ve oyun oynama tarzlarını kontrol etme amacı güttüklerini gördük. Bu agresif eylem bağırmak veya vurmak kadar aleni olmasa da, böyle olumsuz küçük taktikler çocuk için çok fazla şey ifade edebiliyor.

Wilson çocuklarıyla daha sağlıklı iletişim kurmak isteyen ebeveynlere bir pediatristle temasa geçmeyi veya sosyal hizmet programlarından yararlanmayı tavsiye ediyor. "Hepimiz çocuklarımıza pişmanlık duyacağımız şeyler söylüyoruz. Fakat çocuğun öz güvenine zarar veren bir dolu şey söylemek sağlıklı bir tutum değil. Söz konusu çalışma yapılandırılmamış, düşük stresli bir ortamda gerçekleştirildi. Biz bu davranışı bu kadar kısa sürede tespit edebildiysek, böyle negatif etkileşimlerin uzun vadede çocuklar üzerindeki etkisi kimbilir nasıl olacaktır? Ebeveynler her daim çocuklarının hangi etkinliği, ne kadar süreyle ve ne şekilde gerçekleştirdiklerini kontrol etmekle aslında onlara kendi yapmak istediklerinin bir önemi olmadığı mesajını iletmiş olmuyorlar mı?

Çeviri: Ayda Çayır

Kaynak: www.sciencedaily.com

Çocuklar İçin Güvenli İnternet

İnternet nedir?
İnternet, bütün dünyadaki bilgisayarların elektronik ortamda birbirlerine bağlandığı sanal bir bilgi paylaşım ve iletişim ortamıdır. Elektronik posta yoluyla haberleşilebilir. Görsel veya işitsel yollarla tanıdık veya tanımadık kişilerle iletişilebilir. World Wide Web (WWW) aracılığıyla bilgi, belge, resim, görüntü dosyaları paylaşılabilir.
Çocuğum interneti nasıl kullanıyor?
Gençler interneti mesajlaşmak, gezinmek, oyun oynamak, bilgi edinmek, anında sohbet etmek, resim, müzik veya metin belgeleri bulmak, indirmek veya değiş tokuş etmek için kullanır. Bunlar arasında internette gezinme, okul arkadaşları ile anında veya elektronik posta ile mesajlaşma gibi kullanımların ilk sırada yer alır. Arkadaşlıklarını sürdürmek, arkadaşlar veya arkadaşlık hakkında konuşmak, sosyal yaşantıları paylaşmak, gündelik olaylar hakkında sohbet etmek sosyal ilişkilerini sürdürmelerini sağlar. Mesajlaşma, ergenler tarafından can sıkıntısından kurtulmanın bir yolu olarak da görülmektedir. Kızlarla erkeklerin internet kullanımları arasında da bazı farklar vardır. Genellikle kızlar mesajlaşmayı tercih etmekteyken, erkekler çoğunlukla internette gezinmekten hoşlanırlar. Bazı ergenler, yalnızlık duygusundan kurtulmak için internette tanımadıkları kişilerle de tanışıp iletişime geçerler. Dolayısıyla, söz edilen internet kullanımları, ergenin sosyalleşme süreci içinde, kendini tanıması, kendi doğru ve yanlışlarını, kurallarını, değerlerini ve normlarını sınaması için çocuğunuzun başka sosyal etkileşimlere ek olarak kullandığı birer araçtır.
Internet çocuğumu olumsuz etkiler mi?
Yapılan araştırmalar, internet kullanımının yalnızlık, depresyon, sosyal ilişkilerden soyutlanma veya sosyal sapma davranışlarına neden olmadığını göstermektedir. Aksine, kendini yalnız hisseden, depresyona ve sosyal sapmaya yatkın ergenler internette kendilerine uygun ortamları seçmektedir. Yine de, çocuğunuz pornografi k içerikli, şiddete veya başka sapkın davranışlara maruz bırakan bazı internet sitelerine tesadüfen de olsa girebilir veya, ergenlikteki merak ve keşif duygusunu doyurmak için bu tarz siteleri arayıp bulabilir. Bir başka durum ise, internetteki sohbet ortamlarında suistimal edici kişiler veya gruplar ile çocuğunuzun kontrolü dışında karşılaşabilmesidir.
Internetin çocuğum üzerindeki olası olumsuz etkilerini nasıl gideririm?
Öncelikle, çocuğunuzla karşılıklı güvene dayalı ve iletişime açık bir ilişki kurmalısınız. Böylece çocuğunuz internet ortamlarında rahatsız edici kişi veya durumlarla karşılaştığında sizden yardım alabileceği hakkında size güvenir. • Çocuğunuz kadar interneti tanımalı ve kullanabiliyor olmalısınız. Böylece çocuğunuzun internette neler yaptığı hakkında bilgi sahibi olarak yersiz endişelerden kurtulur, aynı zamanda da onun neyle uğraştığını takip edebilirsiniz. • Çocuğunuzla birlikte internette zaman geçirmeli ve ona interneti kullanma biçimleri konusunda model olmalısınız. Birlikte bilgi aramak, kişisel internet sayfası hazırlamak veya resim ve müzik dosyaları bulup indirmek, çocuğunuzla kaliteli zaman geçirmenizi de sağlar. • Çocuğunuzun internette şiddete, pornografiye veya benzer olumsuz uyaranlara maruz kalmaması için, öncelikle internet erişimi için gerekli filtreleme programlarının bilgisayarda olmasını sağlamalısınız. Bunun için, bilgisayar yazılımları veya paket programları satan firmalarla görüşebilirsiniz. • Evdeki kişisel bilgisayarınızı herkesin gözü önünde ortak bir yaşam alanında bulundurmalısınız. Böylece bazı istenmedik durumların daha ortaya çıkmadan önüne geçebilirsiniz. • İnternetin olumsuzlukları ve internette çocuğunuzun karşılaşabileceği istenmedik durumlarda neler yapabileceği hakkında onu bilgilendirmelisiniz. Örneğin, çocuğunuzun rahatsız eden iletişimleri sonlandırabileceğini hatta gerekirse internetten çıkabileceğini söylemeniz bile çocuğunuzun kendine güvenmesini ve kontrolün kendisinde olduğu inancının gelişmesini sağlar. • İnternet kullanımı çocuğunuzun ders çalışmasına, sosyal ilişkilerine, sizinle olan iletişimine engel olacak ölçüde artmadan ve internet etkinlikleri bir kaçınma aracı halini almadan, internet kullanımını makul ölçülerde sınırlamalısınız. Varolan alışkanlığı yasakla sonlandırmaya çalışmak, internet kullanımını hem daha çekici hale getireceği, hem de ergenlikte çocuğunuzun özel yaşamına müdahale olarak algılanacağı için işe yaramayabilir. Daha baştan belli zaman dilimlerinde ve belli bir süre için internet kullanımı alışkanlığını pekiştirmelisiniz. • İnternet kullanımı çocuğunuzun gündelik yaşamını sekteye uğratacak bir düzeye geldiyse okuldaki rehber öğretmene veya bir uzmana başvurarak durumla başa çıkabilmek için profesyonel yardım almalısınız.

Uzm. Psk. Kürşad Demirutku

Çocukların uyku süresi ne kadar olmalıdır?

Yeni doğan, ilk 3 aylık dönemde günün yaklaşık 16-18 saatini uykuda geçirmektedir. Bebekler polifazik (24 saatte birçok kez) bir uyku düzeni içinde, gece ve gündüz eşit sayıda olmak üzere, birçok kez uyanıp, tekrar uyumaktadır. Anne babalar için dayanılmaz derecede zor olan bu uyku düzeni ne mutlu ki çok uzun sürmemektedir.

3 aylıktan itibaren bebek daha kısa süre uyumaya başlar. Gece uykusundan daha seyrek olarak uyanmaya başlar. Bebek 6 aylık olduğunda uyku ihtiyacı 12 saate inmiştir ve gündüzleri daha uzun süre uyanık kalabilmektedir.

Okul öncesi dönemde uyku, erişkin dönemdeki, bifazik (24 saatte 2 kez) özelliğine dönüşmekte ve çocuk gün içinde sadece 1 kez öğleden sonra uyumaktadır. Bu uyku düzeni okul ve daha sonra iş hayatının getirdiği zorunluluklar nedeniyle, aslında fizyolojik olmayan, monofazik, yani 24 saatte bir kez uyunan gece uykusu haline dönüşür.

Çocukların uykularının bir başka özelliği de uykularının büyük bir bölümünün REM (rüya) uykusundan oluşmasıdır. Yeni doğan döneminde uykunun yarısı REM döneminden oluşurken, bu süre gittikçe azalıp, okul çağında erişkindeki düzeyi olan %20-25 oranına ulaşır.

Kaynak: Prof. Dr. Hakan Kaynak

Resim:allposter.com

Mutlu Çocuklar Yetiştirmek

Çocuğunuza, ruhunu hayatı boyunca besleyecek "pozitif bakış açısı" kazandırın. Bu çocukları, kendinden emin, optimist ve başarılı yapıyor.

İşte şu basit yolları deneyin...

1- Çocuğunuzla bire bir vakit geçirin. Onunla beraber yerde oturup yap boz yapın, mutfakta beraber omlet yapın, banyo yapmadan önce beraber yüzünüzü boyayın, parkta beraber kaydıraktan kayın.

2- Değer yargılarını geliştirin. Ona sorumlulukları olan değerli bir vatandaş olduğunu aşılayın. Etrafındaki insanların hayatında fark yaratacak kapasitede olduğunu gösterin. Mesela kullanmadığı oyuncakları beraber biriktirip, bir derneye bağışlayın. Eski gazeteleri biriktirmeyi, geri dönüşümü ona onun dilinde anlatın.

3- Aktivitelerde ona katılın, beraber bisiklete binin, beraber yürümeye, yüzmeye gidin, hem onu teşvik edersiniz hemde bol bol spor yapmış olursunuz.

4- Espri yapın, fıkralar anlatın, arada bir birbirinize takılın, bol bol gülün, gülmek daha fazla oksijen solumanızı sağlar.

5- Çocuğunuzu iyi bir iş yaptığında tebrik edin, ona hangi konularda başarılı olduğunu açıkça anlatın. Mesela ödevini bitirdiğinde "resminde kullandığın renkleri çok beğendim ..." gibi detay verin. Yaptığı proje hakkında konuşun. Çocuğunuzu hediye ile değil övgülerle ödüllendirin.

6- Çocuğunuzun iyi yemek yemesine özen gösterin. Yemek aralarında yoğurt, meyva ve bol su verin. Yemek yemez diye öğün araları çocuğunuzu aç bırakmayın, hem psikolojisini etkiler hem de kilo kaybına neden olur.

7- Çocuğunuza hayal gücünü kullanabileceği oyunlar yaratın. Resim yapmak hem hayal gücünü geliştirecektir hemde yaptığı resimden dolayı tatmin hissi doğacaktır.

8- Günde 4 kere çocuğunuzu kucaklayın, 8 kere öpün, 16 kere ona gülümseyin. Tüm bunlar size kat kat geri dönecek.

9- Çocuğunuzu dinlemesini öğrenin, lafını yarıda kesmeyin, başka bir işle ilgileniyorsanız, bırakın ve ona konsantre olun. Söylediği şeylerin önemli olduğunu onu dinleyerek gösterebilirsiniz. Bırakın aynı şeyleri tekrar etsin, siz hep aynı dikkatle dinleyin.

10- Mükemmeliyetçiliği bırakın. Çocuğunuzun yarıda bıraktığı bir işi bitirmeye veya düzeltmeye çalışmanız onun kendine güvenini sarsar. Masayı silerken atladığı köşeyi tekrar silmeniz veya beraber diktiğiniz saksıyı düzeltmeniz ona yaptığı işin iyi olmadığı hissini verecektir. çocuğunuzun yaptığı işi düzeltmek için elinizi uzattığınızda bir daha düşünün ! Eğer yaptığı iş tehlike yaratmıyorsa, sağlığa zararlı değilse elinizi geri çekin.

11- Karşılaştığı güçlükleri kendi başına aşmasını öğretin. Ayakkabı bağlarını yavaşta olsa bekleyin kendi bağlasın, çamaşırları asmanızda yardım etmek istiyor, beraber asın. Merdivenlerden kendi inmek istiyor, önünde yürümek şartıyla bırakın insin. Üstünden gelemeyeceği bir problemle karşılaştığında size problemi anlatmasını söyleyin ve çözümüne beraber karar verin.

12- Sevdiği şeyleri yapmasına izin verin, gereksiz kısıtlama enerjisini ve heycanını dışa atmasını engeller buda ona sıkıntı verir. Unutmayın... oyuncaklarını toplamayı öğrenmesi için önce dağıtabilmesi lazım.

Anonim

Çocuklar İçin Spor ve Egzersizler (Aileler Neler Yapabilir?)

Günümüzde hemen hemen bütün aileler çocuklarının gelişim dönemlerinde ne şekilde olursa olsun, ne kadar erken olursa o kadar iyi olur diye düşünerek, spor yapmalarını isterler. Bununla birlikte, çocuklara hangi sporun ne şekilde faydalı olacağı konusunda da hep bir endişe yaşarlar. "Hangi spor çocuğum için yararlıdır?", "Hangi spora kaç yaşında başlamak uygundur?", "Hangi spor tavsiye edilebilir?", "6 yaşındaki bir çocuğun futbola başlaması uygun mudur?", "Cesareti ve koordinasyonu olmayan bir çocuk jimnastiğe başlayabilir mi?" gibi bir çok soru ailelerin merakla cevap aradıkları sorulardan en önemlilerini oluşturur. Fakat burada göz önünde bulundurulması gereken en önemli nokta, ailelerin istek ve ilgilerinden öte, çocukların ilgi ve istekleridir. Buradaki anahtar kelimeler, çocukların yapmaktan hoşlanacakları, yaparken eğlenebilecekleri ve hareket edebilecekleri bir aktivite bulmaktır. Çocukların spor ve egzersiz sırasında görebilecekleri diğer faydalar olan paylaşmayı öğrenme, arkadaş edinme ve kendine güven kazanma gibi faktörler ön planda tutulmalıdır.

Aileler Neler Yapabilir?

Burada ailelerin çocukları için yapabilecekleri şeylerden en önemlisi; çocuğunuzun yaparken başarısızlığa düştüğü aktiviteler üzerine değil, tam tersi yaparken başarılı olduğu aktiviteler üzerine yoğunlaşmaktır. Çocuğunuz belki iyi bir şekilde yüzemeyebilir, fakat bunun aksine iyi basketbol oynayabilir. İşte burada ailelerin yapacağı şey, başarılı olduğu alanda çocuğu ödüllendirmek, teşvik etmek, cesaret vermek ve yeni aktiviteleri keşfetmesi için olanak yaratmaktır. Olabildiğince çocuklarınızın oyunlarına dahil olmak, birlikte aktivite yapmaya çaba sarf etmek gereklidir. Aile bireyleri çocuklarla birlikte bir spor ya da egzersiz yaparken, çocuklar öncelikle aile bireylerini kendilerine model olarak aldıklarından, onlara iyi bir model olabilme rolü üstlenmelidir. Bunu yaparken birlikte eğlenme ön planda tutulmalıdır.

6 Yaş ve Daha Küçükler İçin Spor ve Egzersizler

Eğer çocuklarınız bir aktiviteye dahil olmak istemiyor veya hazır görünmüyorsa, en iyi yöntem kesinlikle zorlamamaktır. Komşunuzun beş yaşındaki çocuğu iki tekerlekli bisikleti kullanabiliyorsa, bizim çocuk da yapabilir diye düşünmemek gereklidir. Çocukların gelişim ve algılama yaşı birbirlerine göre farklılık göstermektedir. Sizin çocuğunuz da eninde sonunda hedeflenen kabiliyetleri kazanacaktır. Bu kabiliyetleri kendi dünyası içinde kazanmasına izin verin.
Bazı çocuklar, spor aktivitelerine katılmaktan çekinirler, çünkü hata yapıp başarısızlığa uğramaktan ve akranlarına karşı mahcup olmaktan korkarlar. Bu nedenle, çocuklarınızı katılım için teşvik edin, destekleyin ama asla isteksiz olan çocuğunuzu aktiviteye katılmak için zorlamayın. Çocuğunuzun daha rahat hissettiği belli bir zaman sonra, mesela 6 ay gibi bir zaman sonra, tekrar katılımı için teşvik etmeyi deneyin.

6 Yaş ve daha Küçükler İçin Önerilebilecek Spor Aktiviteleri

  • Jimnastik Kursları
  • Yüzme
  • Tenis (Küçük raket ve büyük yumuşak toplarla)
  • Karate
  • Sek sek Oyunları
  • İp atlama
  • Danslı Oyunlar
  • Yap boz Oyunları
  • Körebe oyunu
  • Elim sende oyunu
  • Yumuşak toplu oyunlar

7 Yaş ve Daha Büyük Çocuklar İçin Spor ve Egzersiz

Birçok uzmana göre, bir çocuğun organizeli takım oyunlarına katılabilmesi için en azından 6-7 yaşlarında olması gerektiğini ifade etmektedirler. Bu görüş genellikle doğru kabul edilmesine rağmen, bazen çocuğun gelişim düzeyi ile ilgilidir. Bu katılım kimi zaman bahsedilen yaş gruplarının altında veya üstünde de olabilmektedir. Unutulmamalıdır ki, çoğu takım sporları fiziksel temas içermektedir. Bu nedenle, 6 veya 7 yaşından küçük çocukların bu tür yoğun fiziksel temas içeren spor aktivitelerine katılmaları ve bu tür sert temaslara dayanabilmeleri, fiziksel yapıları yönünden uygunluk göstermemektedir. Bu sadece bedensel açıdan yaralanma riskiyle beraber, duygusal yaralanmaları da beraberinde getirir. Bir oyunda kazanma ve kaybetme olgusu vardır. Kaybetme durumu duygusal olarak çocuklarda, büyüklere oranla daha büyük yıkımlara neden olabilmektedir. Çünkü bu yaş grubu çocuklarında, kimin kazanıp, kimin kaybettiği durumu, oynama şansı bulmaktan daha önemlidir.

Birçok uzmana göre, 8-12 yaş arası genellikle takım sporlarının keşfedildiği zaman olarak belirtilir. Takım sporları olarak; futbol, basketbol, voleybol, hentbol gibi sporlar dallarını sayabiliriz.
Burada ailelere düşen en önemli görevlerden biri de, çocuklarının seçtikleri spor dalı hakkında, ve yaralanmaları, sakatlanmaları önlemek için gerekli koruyucu malzemeler ve sakatlanma ve yaralanmalardan kurtulma teknikleri ile ilgili iyi bilgi sahibi olmalarıdır. Bu bilgilere sahip olunması, hem çocuğunuzu istenmeyen sakatlanma ve yaralanmalardan korunmasına hem de çocuğunuzun cesareti kırılmadan aktiviteye devam etmesine katkıda bulunacaktır.

Bu yaş grubundaki çocukların tek başına kondisyon ve koordinasyonunu geliştirmeye yönelik uygulanan ağırlık çalışmaları pek önerilmez. Bu yaş grubuna uygun ağırlık programlarının ancak ve ancak bu alanın uzmanı gözetiminde yapılması tavsiye edilir. Yine bu yaş grubundaki çocuklara uzun mesafeli koşular yaptırılması, ergenlik çağına kadar ertelenmelidir. Ortaokul seviyesindeki çocuklara kısa ve orta mesafeli koşular yaptırılabilir.

Bir spor branşının çocuk için uygun olup olmaması genellikle aktivitelerin süresi ve yoğunluğu ile yakın ilgilidir. Bu yaş grubunun bedensel ve ruhsal özellikleri gereği uzun süre ve yoğun devam eden spor dallarına katılımları önerilmez. Çocukların bir spor dalına katılımından önce, mutlaka bir doktor kontrolünden geçirilerek, aktivitelere dahil edilmesi önerilir.

7 Yaş ve Daha Büyükler İçin Önerilebilecek Spor Aktiviteleri

  • Basketbol
  • Futbol
  • Tenis
  • Buz Pateni
  • Voleybol
  • Bisiklet
  • Hentbol
  • Yüzme
  • Hokey
  • Güreş
  • Karate
  • Dans
Sabri Kaya
Not:
fotoğraf
www.AllPoster.com dan

Spor ve çocuk

çocukların spordan çok, televizyon ve bilgisayar başında vakit geçirdikleri su zamanda, sporun çocukların sağlıklı gelişimindeki oneminin her firsatta hatirlatilmasi gerekir. Soyleki, cocuklar, spor etkinliklerinden olusan oyunlarda arkadaşlığı, takımınin bir parçası olmayı, centilmenliği, paylasmayi, dürüstlüğü, azimli ve disiplinli olmayı, başarıya ulaşmak için yilmadan, çok calışmak gerektigini öğrenir. Butun bunlarin yanisira bu tur aktiviteler hiperaktif cocuklarin sakinlesmesine ve kendi ile barisik olmasina yardim eder. Istahsizlik ve uyku problemi olan cocuklarda olumlu yonde etki gostermesi ise kacinilmazdir.

"Hayat hareketlilik demektir.... Spor, çocukların psikolojik gelişiminin en etkili aracıdır. Spor, kontrollü ve organize olunması gereken bir harekettir. Hareket etmenin psikolojik rolü var. Kurallar çerçevesinde hareket, keyif alarak hareket etmemizi sağlar. Başkalarıyla ilişkimizi geliştirecek bir tarza sahiptir. Hareket, arkadaşlığı, liderliği ve liderin arkasından gitmeyi öğretir. Bu değerler ve kavramlar hayatın her alanında bizimle beraberdir."

Prof. Dr. Yankı yazgan (Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı)

Mücadeleci İyimser Çocuklar Yetiştirebilmek

Yaşam sürprizlerle doludur. Karşımıza büyüklü küçüklü pek çok hoşluklar çıkabileceği gibi, sevimsiz engellerle de karşılaşabiliriz. Kimimiz bu hoşlukları ve engelleri abartılı bir şekilde algılar ve bunlara takılıp kalır iken, kimimiz de hoşlukları da engelleri de doğal süreçler gibi algılayarak üstlerinden atlar ve yolumuza devam ederiz. Çevremize göz atacak olur isek, yaşamın keyfini süren iyimserlerin yanı sıra, yaşamın güçlüklerine kolayca teslim olan, yaşamla ilgili negatif tahminlerde bulunan pek çok kötümser de görebiliriz. Tüm psikolojik araştırmalar gösteriyor ki ne kadar kötümser iseniz depresyona girme ihtimaliniz de o kadar yükseliyor. O halde anne babalara yeni bir görev daha düşüyor. İyimser bir bakış açısına sahip, yaşamın kaçınılmaz terslikleri ile baş edebilen pozitif çocuklar yetiştirmek.

Bazı ailelere iyimserlikten bahsettiğimizde “her şey, dünya ve ben ne kadar harikayız” diye dolaşan çocuklar istemiyoruz derler. Çünkü her şeyin harika olduğu bir dünyada yaşamıyoruz. Çok da haklılar. Bizim kastettiğimiz şey de “boş iyimserlik” değildir. Pozitif düşünce sürekli neşeli şeyler düşünmek değildir. “her gün, zaman geçtikçe, giderek daha iyi... olacağım” gibi bir düşünce ile güçlükleri yenebilmektir. ‘İyimserlik’ in doğruluk payı yüksek olmalıdır. Sadece neşeli pozitif ifadeler başarılarınızı ve anlık ruh halinizi olumlu biçimde yükseltemez. İyimserlik gereksiz olumluluktan çok, negatif olmayan düşüncelerin gücünden faydalanma üzerine çalışır. İyimserlik kendinizi neşelendirmek için kullanacağınız kavramlardan çok uzaktır. Örneğin, ‘Ben özel bir kişiyim’, ‘Hayatım hep daha iyiye gidiyor’, ‘İnsanlar bana bayılıyor’...vs. Bu tip cümleler kısa bir süreliğine kendinizi iyi hissetmenize sebep olacaktır ama sizi hedeflediğiniz noktalara ulaştırmayacaktır..

Kötümser düşünmenin yüksek bedelleri vardır. Yapabilecekleri hiçbir şey olmadığına inanırlar. Problemlerin sonsuza dek süreceğine ve değiştirilemeyeceğine inanırlar ve çözüm aramazlar. Bu tarz negatif inançlar genellikle doğru değildir. Pek çok kötümser durumu felaketleştirir. Tüm potansiyel nedenler içinden en kötüsünü seçer. Depresyona yatkın çocuklar da problemleri ile ilgili en kötü senaryoya odaklanırlar. Kontrol edilemez bir biçimde kendilerini suçlarlar. En negatif yorumları yaparlar. Daha iyimser ve doğru alternatifler üretemezler. Probleme katkıda bulunan diğer faktörleri görebilen çocuklar, enerjilerini problemin farklı noktalarına yönelterek, problemi çözebilirler.

Ancak iyimserlik, bir şeyler kötü gittiğinde başkalarını suçlamak değildir. Problemlerde size düşen sorumluluğu sahiplenmektir ve onların çözümünde yardımcı olmaktır. Bunun yanı sıra, üzüntülerden veya kızgınlıktan kaçmak da değildir. Negatif duygular, hayatın bir parçasıdır ve onu zenginleştirir. Ne kadar büyük problemlerle karşılaşırsanız karşılaşın, iyimser düşünmeyi otomatik hale getirmiş çocuk en ufak umut ışığının olduğu durumlarda, zorlukları yenmeyi başaracaktır. İyimserlik, iyi aile modelinin veya güçlü ahlaki değerlerin yerine geçemez.. İyimserlik, sadece bir araç ama çok güçlü bir araçtır.

Aslında küçük çocuklara dikkat edecek olursanız doğuştan gelen pozitif bir bakış açıları olduğunu görürsünüz. Onlar doğal iyimserler oldukları için sevimlidirler ve mutludurlar. Pozitiflik çocukların gelecekteki tüm çevresel ve içsel kaynakları kullanabilmeleri için güçlü bir kredidir.

Bir çocuk kötümser ise bunun büyük bir kısmını, annesini babasını ve saygı duyduğu öğretmenlerini, büyüklerini gözlemleyerek öğrenmiştir. Çocuğunuz özellikle sorunlar karşısındaki davranış kalıplarınızı, söylediklerinizi ve yaptıklarınızı adeta bir sünger gibi emer. Olayları yorumlama biçiminizin çocuğunuz tarafından aynen kopyalanma ihtimali çok büyüktür.

Yorumlamada üç önemli ayrım vardır. Kalıcılık, yaygınlaştırma ve kişiselleştirme. Kötümser biri karşılaştığı engellerin değiştirilemez olduğuna ve yaşamında pek çok şeye mal olacağını inanır. Kötümser kişilerin pek çoğu kötü kaderlerinin gelecekte de sürerek onlara pek çok fırsat kaçırtacağını, başarısız ilişkilere neden olacağını, sürekli kaybeden sıradan, alelade kişiler olacaklarına inanırlar. Hatta problemin kendi kabahatleri olmadığını anladıklarında dahi, durumun değişmeyeceğine inanırlar ve değiştirmek için çabalamazlar. Genellikle de ortaya çıkan probleme kendilerinin neden olduğuna inanırlar.

Küçük bir çocuk olumsuz bir duygu hissettiğinde saklanacak sıcak, güvenli, tanıdık bir yer arar. Böyle bir yeri varsa tehlike geçene dek burada saklanır. Böyle bir yeri yoksa tehlike karşısında donar kalır. Çocuğunuzla aranızda güvenli bir bağ oluşturmanız önemlidir. Güvenli bağlanan çocuklar, güvensiz bağlanan çocuklara göre etrafı kolayca keşfederek, kontrolleri altına alırlar. Güven hissettikçe yaşamda yeni şanslar aramak için kendilerini hazır hissederler. Keşfetmek ve başarmak pozitif duyguları sürekli tetikler. Pozitif duygular sizi sürekli yukarı doğru çıkaran bir spiral gibidir. Alışkanlık haline getirilmiş negatif duygular ise aşağı doğru inen bir spiralde ilerlemeye yol açar. Bu spiral depresyona dek iner ve zaman geçtikçe kronikleşir.

O halde anne baba olarak en önemli işlerimizden biri çocuğumuzdaki pozitif duyguları ve özellikleri ortaya çıkarmaktır. İşte anne babalara çocuklarına iyimserliğin ve güvenli bağlanmanın tohumlarını atıcı bazı öneriler:

Çocuklar en fazla anne babalarının kendi aralarındaki çatışmalarda kullandıkları yorumlama ve problemi çözme biçimlerini kopyalarlar. Çoğu kez de bu çatışmalardan yaralanırlar. Ama çatışmadan kaçmakta çözüm değildir. Birbirlerini çok seven kişiler bile arada bir çatışabilirler. Anlaşmazlık hayatın bir parçasıdır. Önemli olan çocuklara çatışmaların nasıl çözümlendiği konusunda model olmaktır. Çatışmaların ve kavgaların zararlarını azaltmak için şunları yapabilirsiniz.

  • Çocuğun önünde fiziksel şiddet kullanmayın. Buna bir şeyler fırlatmak ve kapı çarpmak da dahil. Bu tür davranışlar çocuğu haddinden fazla ürkütür.
  • Eşinizi çocuğun önünde kalıcı ve genelleştirilmiş bir lisanla eleştirmeyin. Ör: “senin baban hayatta hiçbir şeyi beceremez”, “senin annen bencilliğin en iyi örneğidir”.
  • Birbirinize küsmeyin, çocuğun gözünden kaçmaz.
  • Çocuğunuzdan taraf tutmasını istemeyin.
  • Uzlaşma ile sonlanmayacağından emin olduğunuz bir tartışmayı çocuğun önünde başlatmayın
  • Saldırmak yerine, duygularınızı güvenli bir şekilde ifade edin.
  • Kızgınlığınızı kontrol ederek model olun. Sakinleşmek için yavaşlayın ve kendinize zaman verin.
  • Çatışmaları çocuğun önünde çözün ve anlaşmazlıkların sevginin bir parçası olduğunu, doğal olduğunu çözülebilir olduğunu hissettirin.
  • Şayet eşinizi çocuğun önünde eleştirecekseniz tüm kişiliği ile ilgili eleştiriler yapmayın; o anda o durma özel eleştiri yapın. Ör: “baban böyle yorgun olunca, biraz sinirli oluyor”.

Tüm bunların yanı sıra anne baba olarak bebeklikten itibaren özellikle şunlara dikkat etmelisiniz:

  • Çocuğunuzu çok uzun süre yatakta yalnız başına ağlatmayın. İhtiyaçlarını zamanında karşılamaya çalışın. Çocuğunuzu çok uzun süre ıslak ya da aç bırakmayın.
  • Mümkünse -özellikle ilk birkaç ay- uyanır uyanmaz ve akşam yatmadan önce mutlaka sizi görsün.
  • Çocuğunuza önceden tahmin edilemeyen durumlar yaşatmamaya çalışın. Bu onları çaresiz, sinirli, üzgün ve pasif bir duruma düşürür. Örneğin; önceleri düğmesine basıldığında ses çıkaran bir oyuncak bozulduğu için artık ses çıkarmıyor ise, ancak durup dururken aniden ses çıkarıyor ise bu durum çocuğunuz için ‘önceden tahmin edilemeyen’ bir durumdur. Çocuğun bu oyuncak üzerinde hiçbir kontrolü kalmamıştır.
  • Yeni bir durum ile karşılaştığında ona küçük ve başarılabilir adımlar verin ve yaşatın. Örneğin; çocuğu su ile tanıştıracaksanız, önce küçük su fışkırtmaları ile başlayın. Daha sonra bileklerinden başlayarak su seviyesini yükseltin.
  • Çocuğunuza seçim olanakları tanıyın. Örneğin; yemekleri ağzın tıkıştırmayın. Masadaki yiyeceklerden hangisinden başlamak istediğini sorun. Açık büfede tabağını kendisine hazırlatın. Mümkünse giysi seçimini de kendisi yapsın.
  • Çocuğunuzu saatlerce mama sandalyesinde, pusette, oyun parkında bırakmayın. Keşfetmesi, çevreyi araştırması için fırsatlar tanıyın. Etrafına biraz çaba ile.keşfedebileceği yeni objeler bırakın. Güvenliksiz bir duruma gelmediği sürece yaptığı keşifleri engellemeyin.
  • Bir şeylerin üzerine tırmanma,büyük bir ayıcığı kaldırma, bisiklet, paten kullanma çocuğun kendine güven duygusunu arttıracaktır.
  • Bebeğinizle senkronize oyunlar oynayın. O elini iki kez vurunca siz de vurun. O ‘oooo…’ deyince siz de ‘oooo…’ deyin. Bu durumdn çok hoşlanacak ve gülecektir. Siz de gülün. Bebeğiniz sevdiği kişileri hareketleri ile etkileyebildiğini düşünecektir.
  • Onu sık sık kucaklayın. Bol fiziksel temas kullanın.
  • Ceza vermek durumunda kaldı iseniz, cezanın nedenini anlamasını sağlayın. Nedeni anlamaz ve sadece sizden korktuğu için davranışını düzeltir ise, ‘güvensiz’ bir birey olmaya aday olabilir.
  • ‘Hayır’ kelimesini limitli kullanın. Kendiniz için hoş olmayan her durumda ‘hayır’ demeyin. Bu kelimeyi gerçekten tehlikeli durumlarda kullanın. Hoşunuza gitmeyen durumlar için ‘daha yavaş…’ gibi farklı söylemler kullanın. Yaklaşmasını istemediğiniz objeleri ‘hayııır’ demeden sadece kaldırın ve erişemeyeceği bir yere koyun.
  • Övgüyü yerinde, zamanında ve yeterli miktarda kullanın. Neden övüldüğünü anlamasını sağlayın.
  • Çocuğunuza ‘güvenlik mesajları’ verin. Örneğin; doktora aşı olmaya gidecekse, orada yaşayacağı küçük acıyı önceden basit bir dille anlatın. Ama bu küçük acının onu ilerideki büyük acılardan nasıl koruyacağını açıklayın.
  • Uykuya yatmadan önce ‘yatak sohbetleri’ yapın.O gün başınıza gelen iyi ve kötü olayları paylaşın. Sıkıntılarından arınarak uykuya dalmasını sağlayın.
  • Çocuğunuzun önünde sergilediğiniz kendi yorumlama stillerinize dikkat edin. Kötümser yorumlama biçimlerinizden arınmaya çalışın. Çocuğunuzun kötümser yorumlarına tanık olur iseniz, ona olası diğer iyimser alternatifleri farkına varması için yardım edin.

Olcay Güner (Klinik Psikolog)